TOPLUM VE BILIM, sa.140, ss.155-180, 2017
Kuzey Afrika’da başlayan, daha sonra Ortadoğu’ya, ABD’ye, Avrupa ve Latin Amerika’ya yayılan; Arap Baharı, İşgal Hareketi (Occupy), Öfkeliler (Indignados) gibi farklı adlarla anılan toplumsal hareketler içinde, çokluklar, çok geniş bir aralıkta sosyal, politik, ekonomik ve kültürel talepler ortaya koydu (Hardt ve Negri, 2013). Benzer bir toplumsal hareket, 27 Mayıs 2013 tarihinde, İstanbul’da, Gezi Parkı’nda başladı ve kısa sürede Türkiye’ye yayıldı. Gezi Direnişi sürecinde, merkezi bir örgütlenme dışında, enformel ağları kullanarak bir araya gelen ve heterojen nitelikler gösteren çokluklar, coşkun bir yaşam kudretiyle, neredeyse direnişin her anını kayıt altına aldılar. Kameralar her yerdeydi! Sanki, Gezi Direnişi’nin her anını kapsayan, çok katmanlı bir belgeseli yapılıyordu. Gezi Direnişi’nin, çoklukların yaşam gücünü artıran, heyecan dolu duygulanımları sinemacıları da sardı. Bu noktada, sinemacıların kendilerine sordukları temel soru, Gezi Direnişi belgeselinin nasıl yapılabileceği, nasıl yapılması gerektiği sorusuydu. Gezi Direnişi’ni kavramamızı sağlayabilecek, onu aktarabilecek olası yeni belgesel biçimlerinden ve yapım anlayışlarından biri, Gezi Direnişi’ni kayıt altına alan farklı aktörleri ve onların ürettiği görüntüleri üretim sürecine dahil etmek olabilir. Böyle bir yeni belgesel biçimini ve yapım anlayışını geliştirebilmek için öncelikle bir kavramsal çerçeveye ihtiyacımız var. İşte, bu yazı, bu doğrultuda, bir kavramsal çerçeve kurma denemesidir.