Sermayenin Belleği: Türkiyeli İşadamlarının Hatıralarında Sınıf Karşılaşmaları


Ince H. C.

Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara, Türkiye, 24 - 26 Eylül 2025, ss.74-75, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.74-75
  • TED Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Türkiye’de 1980’lerle birlikte hız kazanan piyasa merkezli toplumsal yeniden inşa süreci, yalnızca üretim ve mülkiyet ilişkilerini değil, kolektif hafızayı da dönüştürmeye yöneldi. Devletin ekonomideki yönlendirici rolünden kademeli olarak çekilmesi ve özel sektörün genişleyen toplumsal etkisi, sermaye sınıfını yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel sahnede de daha görünür ve etkin bir aktöre dönüştürdü. Bu yeni görünürlüğün en somut izleri, son kırk yılda art arda yayımlanan kurum tarihleri, biyografiler ve özellikle iş insanlarının kaleme aldığı otobiyografik anlatılarda izlenebilir: Türkiye’de iş dünyasının önde gelen isimleri, giderek artan bir iştahla kendi yaşam öykülerini kamuoyuna sunma gereği duymuş; bu anlatılar yalnızca bireysel hatırlama pratikleri değil, aynı zamanda sınıfsal konumun ideolojik olarak inşasına katkıda bulunan birer belge hâline gelmiştir. 


Yüzeyde kişisel başarı öyküleri gibi sunulan bu anlatılar, aslında sermayenin yalnızca iktisadi değil, kültürel bir formasyon olarak nasıl kurulduğunu, meşruiyetini hangi tarihsel anlatılar üzerinden gerekçelendirdiğini ve toplumsal karşıtlarını nasıl tahayyül ettiğini anlamamıza imkân tanıyan yoğun metin kümeleridir. Çoğu zaman bireysel tanıklık formunda aktarılan bu metinlerde, kendini anlatma arzusu ile sınıfsal aidiyeti gerekçelendirme ihtiyacı iç içe geçer. Bu otobiyografiler, yalnızca geçmişe dair bireysel bir kayıt tutmaz; aynı zamanda sermaye sınıfının kendine dair tahayyülünü kurduğu, toplumsal konumunu savunduğu ve ötekileri (işçileri, yoksulları, sendikaları, devrimcileri) belli söylemsel çerçevelere yerleştirdiği birer ideolojik araç olarak iş görür. 


İşçilerin ne şekilde hatırlandığı, hangi karşılaşmaların anlatıya dâhil edildiği ya da hangilerinin bilinçli biçimde dışarda bırakıldığı gibi tercihler, sermaye sınıfının geçmişle ve sınıf ilişkileriyle kurduğu bağın ideolojik doğasına dair önemli ipuçları sunar. Grevler, toplumsal hareketler veya sınıfsal çatışmalar kimi zaman yalnızca arka plan gürültüsü gibi geçiştirilir; kimi zaman da anlatıcının kişisel liderlik becerilerini vurgulamak için araçsallaştırılır. Bu anlamda söz konusu anlatılar, bireysel değil sınıfsal bir belleğin inşasına katkı sunan, seçici ve işlevsel hafıza pratikleridir. 


Bu çalışma, sermaye sınıfına mensup aktörlerin kaleme aldığı otobiyografik ve kurumsal anlatıları, zenginliğin yalnızca ekonomik bir birikim değil, aynı zamanda bir temsil rejimi olduğunu kabul eden bir yaklaşımla ele alır. Bu çerçevede, söz konusu metinleri bireyin öznel geçmişine ilişkin anlatılar olmanın ötesinde, belirli bir sınıfsal konumdan inşa edilen kurucu ve ideolojik metinler olarak ele alır. Çalışma, kültürel sosyoloji, sınıf temsilleri ve belleğin inşası literatürlerinden yararlanarak, otobiyografik anlatı çözümlemesini yöntemsel bir araç olarak kullanmakta; sermaye sınıfının kendi tarihini, toplumsal ötekilerini ve sınıf karşılaşmalarını nasıl kurguladığını anlamaya yönelik bir okuma önermektedir. Böylelikle hatırlama pratikleri ile sınıfsal meşruiyet stratejileri arasındaki ilişkiyi görünür kılmayı da amaçlamaktadır.